Depremler, önemli sonuçlar doğurmaktadır.
Ülkeleri, insanları etkilemektedir.
Depremin yıkımı, uzun süre toplumların hayatını zora sokmaktadır.
Son yıllarda, depremlerin insan eliyle organize edildiği yönünde yaklaşımlar izliyoruz.
Kimi, buna, komplo teorisi diyor, kimi de, süper güçlerin, özellikle Amerika'nın, zarar vermek istediği ülkelerde, depremleri tetiklediğini ileri sürüyor.
Bu konuda, güçlü kanıtları olduğunu söyleyenler de, az değil.
Deprem, insan eliyle yönlendirildiğinde, yıkıcı bir silaha dönüşebilir.
Veya yaklaşan bir deprem, bölge, insansızlaştırılarak, daha önceden tetiklenerek, insan kaybı önlenebilir.
Yani, bu silahı nasıl kullanırsanız, Size, öyle hizmet edecektir.
2007 senesinden bugüne, sismik süreçleri, kendi ölçeğimizde izliyoruz.
Fay hatlarının kırılma mekanizmalarını anlamaya çalışıyoruz.
Devasa fay hatlarını, hangi enerjinin harekete geçirdiğini, tetiklediğini izliyoruz.
Bu konuda, mesafe aldığımızı söyleyebilirim.
Henüz, alacağımız çok yol var.
Araştırmalarımızın geldiği bu aşamada, söyleyebileceğimiz şeyler de, var, kuşkusuz.
Bunlardan birisi de, depremlerin, kendi doğal süreçlerinde gerçekleştiğidir.
Yani, iddia edildiği gibi bir insan marifeti söz konusu değildir.
Yıkıcı depremlerin hangi enerji trendlerinde gerçekleştiğini bilebildiğimiz için, bu konuda, net konuşabiliyoruz.
Buradan, bu iddiaları dile getirenlere, " yanlışsınız " demek istemiyorum.
Ancak, benim gördüğüm gerçek, budur.
Depremlerde, insan eli yoktur.
Bu yaklaşımlar, belki, süper güçlerin hoşuna gidebilir.
Gücün abartılması, öfkenin yanında korkuyu da, getirebilir.
1999 Gölcük depremiyle ilgili de, bu iddialar dile getirilmişti.
Komplo teorilerini sevenler olabilir.
Bu komplo teorilerinden bir çoğu, gerçek de, çıkabilir.
Ancak, deprem konusunda, bu iddialar, temelsizdir görebildiğimiz kadarıyla.
Cafer Günday
25 Mayıs 2015 Pazartesi
15 Mayıs 2015 Cuma
% 92'lik Yalnızlık...
12 Eylül 1980.
Türkiye için bir dönüm noktası.
Yangın, binayı sarmış, herkes, can derdine düşmüş.
Evinden, helalleşerek çıkılmaya başlanmış.
Kenan Evren, o ünlü konuşmasının bir yerinde, bunları söylemişti :
" Aziz Yurttaşlarım;
Bir defa daha belirtiyorum ki; Silahlı Kuvvetler aziz Türk Milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisi (azalmaya) azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan Devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır. "
Halk, 12 Eylül 1980 ihtilalinin ürünü olan anayasaya da, % 92 oranında, evet demişti.
Yani, bu hareketi, müdahaleyi, onaylamıştı.
Bugün ise, bu hareketin sembolü olan kişinin cenazesine, sırt çevrildi.
Haklar, helal edilmedi.
Siyasi partiler, cenaze törenine katılmadı.
Ne değişmişti de, % 92 evet diyen halk, bugün, rütbesini söktü, ömür boyu hapis cezası verdi, hakkını helal etmedi ?
25 sene, bu değişimin mimarı mıydı ?
Yoksa, ateş sönsün de, nasıl sönerse sönsün evet'i miydi, bu oran ?
Kenan Evren öldü ama çekilen acılar kaldı.
Bu travma, toplumsal bilince yerleşti.
Bu travmayı yaşamadan önceki ve sonraki Türkiye, aynı değil.
Halk, hiç bir gencin ölmesini istemez.
Halk, açlık istemez, yokluk, yoksulluk istemez.
Halk, gerçekçidir, önüne gelen seçeneği görür ve ona göre davranır.
O gün, evet demesi gerekiyordu, evet, dedi.
Bugün, sırtını dönmesi gerekiyordu, sırtını döndü.
Günahıyla, sevabıyla, bu travma bizim travmamızdır, hepimizin belleğine kazınmıştır.
Kurtuluş Savaşını yapan da, bu halktır, % 92 evet diyen de, sırtını dönen de, aynı halktır.
O nedenle, dönen, fikir değiştiren bir halk demektense, gerçekçi davranan bir halk demek, daha anlamlıdır.
Aynı yapı, her siyaset döneminde yaşanmaktadır.
Dönemin başlangıcında, göklere çıkarılan kadrolar, dönem sonuna doğru, yuhalanmaktadır.
Ne destek, ne de, yuhalanmanın nedenini halkta değil, beklenileni vermeyen, veremeyen kadrolarda aramak gerekir.
O halde, o gün, % 92 evet alacak olan Kenan Evren, bugün, cenazesinde yalnız kalacaktı, diyebiliriz.
Bu trajedi, ülkemizde, siyasi kadrolara örnek teşkil etmelidir.
Halkın desteğini sınırsız ve sonsuz varsayan siyasi akımlar, bunun böyle olmadığını fark edebilmelidir.
Cafer Günday
Türkiye için bir dönüm noktası.
Yangın, binayı sarmış, herkes, can derdine düşmüş.
Evinden, helalleşerek çıkılmaya başlanmış.
Kenan Evren, o ünlü konuşmasının bir yerinde, bunları söylemişti :
" Aziz Yurttaşlarım;
Bir defa daha belirtiyorum ki; Silahlı Kuvvetler aziz Türk Milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisi (azalmaya) azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan Devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır. "
Halk, 12 Eylül 1980 ihtilalinin ürünü olan anayasaya da, % 92 oranında, evet demişti.
Yani, bu hareketi, müdahaleyi, onaylamıştı.
Bugün ise, bu hareketin sembolü olan kişinin cenazesine, sırt çevrildi.
Haklar, helal edilmedi.
Siyasi partiler, cenaze törenine katılmadı.
Ne değişmişti de, % 92 evet diyen halk, bugün, rütbesini söktü, ömür boyu hapis cezası verdi, hakkını helal etmedi ?
25 sene, bu değişimin mimarı mıydı ?
Yoksa, ateş sönsün de, nasıl sönerse sönsün evet'i miydi, bu oran ?
Kenan Evren öldü ama çekilen acılar kaldı.
Bu travma, toplumsal bilince yerleşti.
Bu travmayı yaşamadan önceki ve sonraki Türkiye, aynı değil.
Halk, hiç bir gencin ölmesini istemez.
Halk, açlık istemez, yokluk, yoksulluk istemez.
Halk, gerçekçidir, önüne gelen seçeneği görür ve ona göre davranır.
O gün, evet demesi gerekiyordu, evet, dedi.
Bugün, sırtını dönmesi gerekiyordu, sırtını döndü.
Günahıyla, sevabıyla, bu travma bizim travmamızdır, hepimizin belleğine kazınmıştır.
Kurtuluş Savaşını yapan da, bu halktır, % 92 evet diyen de, sırtını dönen de, aynı halktır.
O nedenle, dönen, fikir değiştiren bir halk demektense, gerçekçi davranan bir halk demek, daha anlamlıdır.
Aynı yapı, her siyaset döneminde yaşanmaktadır.
Dönemin başlangıcında, göklere çıkarılan kadrolar, dönem sonuna doğru, yuhalanmaktadır.
Ne destek, ne de, yuhalanmanın nedenini halkta değil, beklenileni vermeyen, veremeyen kadrolarda aramak gerekir.
O halde, o gün, % 92 evet alacak olan Kenan Evren, bugün, cenazesinde yalnız kalacaktı, diyebiliriz.
Bu trajedi, ülkemizde, siyasi kadrolara örnek teşkil etmelidir.
Halkın desteğini sınırsız ve sonsuz varsayan siyasi akımlar, bunun böyle olmadığını fark edebilmelidir.
Cafer Günday
13 Mayıs 2015 Çarşamba
Mw 7.8, Nepal Depreminin Ardından...
10.000'e yakın ölü.
On binlerce yaralı.
1 milyona yakın insan evsiz kaldı ve etkilendi.
Yeryüzü konumu değişti.
Yıkıcı ve çok yıkıcı depremler, iz bırakıyor.
Bilim Dünyası, hala, depremleri, önceden öngörme, kestirme noktasına ulaşamadı.
İnsanlar ve toplumlar, hazırlıksız yakalanıyor.
Bu deprem, Bilim Dünyası'na göre zamanı gelen bir depremdi.
Döngü zamanı yaklaşmıştı.
Yani, bekleniyordu.
Ama, tam zamanı bilinemiyordu.
Acaba, bilinemez miydi ?
Dünya'daki, yıkıcı, uç deprem zaman dilimleri bilinemez mi ?
Bilim Dünyası'na göre, hala bilinemezdir.
Ancak, bu konuda yaklaşım geliştirmeye çalışan Bilim İnsanları, deprem tahmincileri, az değildir.
Biz de, bunlardan birisiyiz.
Yıkıcı ve uç depremlerin önceden bilinebilmesi üzerine çalışmalarımız devam etmektedir.
Bu konudaki yaklaşımımız, şudur :
Ülkemiz için uzaklar dediğimiz bölgelerde gerçekleşen yıkıcı uç depremler, mağmatik trendlerde, belli durumları tercih etmektedir.
Yani, uç ve yıkıcı depremler, tesadüfi zamanlarda gerçekleşmemekte, belli koşullar oluştuğunda, bu depremlerin gerçekleşme ihtimali güçlenmektedir.
Mw 7.8, Nepal depremi de, bunu teyit eden bir depremdir.
Nepal depremi, herhangi bir zamanda gerçekleşmemiştir.
Nepal depremi, belli magmatik sürecin neticesi olarak meydana gelmiştir.
Uzaklarda gerçekleşen uç, yıkıcı depremler, hangi magmatik süreçleri tercih etmektedir ?
Bu sorunun cevabı, bizi, yıkıcı ve uç depremleri, ne zaman beklememiz gerektiği konusunda da, bilgilendirmektedir.
Mesele, basittir ancak, nedensellik bağını kurmak zordur.
Ülkemizde meydana gelen derin soğuma trendleri, uzaklarda meydana gelen yıkıcı, uç deprem süreçleriyle bağlantılıdır.
Nitekim, Mw 9.0 Japonya depremi de, benzer magmatik trendde meydana gelmişti.
Mw 7.8, Nepal depremi de, nisan ayında, beklenmeyen enerji düşüşünün bitimine denk gelmiştir.
O halde, yerküredeki uç, çok yıkıcı depremleri beklerken, mağmatik trendin güçlü bir düşüş trendi içinde olmasını göz önünde bulunduracağız.
2015 senesi içinde Mw 8.0 + kırılmayı da, benzer bir düşüş trendinde bekleyeceğimiz açıktır.
Yıkıcı ve uç depremlerle ilgili özdeyişimiz, bellidir :
" Yıkıcı ve uç depremler, aşırı ısınma ve aşırı soğuma trendlerinin devamında gerçekleşir. "
Cafer Günday
On binlerce yaralı.
1 milyona yakın insan evsiz kaldı ve etkilendi.
Yeryüzü konumu değişti.
Yıkıcı ve çok yıkıcı depremler, iz bırakıyor.
Bilim Dünyası, hala, depremleri, önceden öngörme, kestirme noktasına ulaşamadı.
İnsanlar ve toplumlar, hazırlıksız yakalanıyor.
Bu deprem, Bilim Dünyası'na göre zamanı gelen bir depremdi.
Döngü zamanı yaklaşmıştı.
Yani, bekleniyordu.
Ama, tam zamanı bilinemiyordu.
Acaba, bilinemez miydi ?
Dünya'daki, yıkıcı, uç deprem zaman dilimleri bilinemez mi ?
Bilim Dünyası'na göre, hala bilinemezdir.
Ancak, bu konuda yaklaşım geliştirmeye çalışan Bilim İnsanları, deprem tahmincileri, az değildir.
Biz de, bunlardan birisiyiz.
Yıkıcı ve uç depremlerin önceden bilinebilmesi üzerine çalışmalarımız devam etmektedir.
Bu konudaki yaklaşımımız, şudur :
Ülkemiz için uzaklar dediğimiz bölgelerde gerçekleşen yıkıcı uç depremler, mağmatik trendlerde, belli durumları tercih etmektedir.
Yani, uç ve yıkıcı depremler, tesadüfi zamanlarda gerçekleşmemekte, belli koşullar oluştuğunda, bu depremlerin gerçekleşme ihtimali güçlenmektedir.
Mw 7.8, Nepal depremi de, bunu teyit eden bir depremdir.
Nepal depremi, herhangi bir zamanda gerçekleşmemiştir.
Nepal depremi, belli magmatik sürecin neticesi olarak meydana gelmiştir.
Uzaklarda gerçekleşen uç, yıkıcı depremler, hangi magmatik süreçleri tercih etmektedir ?
Bu sorunun cevabı, bizi, yıkıcı ve uç depremleri, ne zaman beklememiz gerektiği konusunda da, bilgilendirmektedir.
Mesele, basittir ancak, nedensellik bağını kurmak zordur.
Ülkemizde meydana gelen derin soğuma trendleri, uzaklarda meydana gelen yıkıcı, uç deprem süreçleriyle bağlantılıdır.
Nitekim, Mw 9.0 Japonya depremi de, benzer magmatik trendde meydana gelmişti.
Mw 7.8, Nepal depremi de, nisan ayında, beklenmeyen enerji düşüşünün bitimine denk gelmiştir.
O halde, yerküredeki uç, çok yıkıcı depremleri beklerken, mağmatik trendin güçlü bir düşüş trendi içinde olmasını göz önünde bulunduracağız.
2015 senesi içinde Mw 8.0 + kırılmayı da, benzer bir düşüş trendinde bekleyeceğimiz açıktır.
Yıkıcı ve uç depremlerle ilgili özdeyişimiz, bellidir :
" Yıkıcı ve uç depremler, aşırı ısınma ve aşırı soğuma trendlerinin devamında gerçekleşir. "
Cafer Günday
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)