20 Ekim 2017 Cuma

Günde İki Öğün Beslenme, " Nuh'un Gemisi " mi ?

Kutsal kitapların yazdığına göre, Nuh’un Gemisi'nin tufana tutulması olayı, kısaca şöyledir:

Tanrı’ya inanan, onun yolunda yürüyen Nuh Peygamber zamanında, yeryüzü bozulmuş, insanoğlu doğru yoldan çıkmıştı. Bunun üzerine, Tanrı öfkelendi, insanları yok etmeye karar verdi. Nuh’a da, bir gemi yapmasını bildirdi. Bu gemi, 300 arşın boyunda, 50 arşın eninde, 30 arşın yüksekliğinde olacak, 3 katlı olarak inşa edilecekti. İçerisi ışıklı olacak, kapısı yandan yapılacak, içi, dışı da ziftlenecekti. Tanrı: “… göklerin altında kendisinde hayat nefesi olan bütün beşeri yok etmek için, tufan getireceğim, hepsi ölecek!” diye buyurdu. Nuh gemiyi yaptı. Tanrı’nın buyruğu gereğince,yeryüzündeki hayvanların temizlerinden yedi erkek, yedi dişi, temiz olmayanlarından iki erkek, iki dişi, sürüngenlerden iki erkek, iki dişi, kuşlardan da yedi erkek, yedi dişi seçip gemisine aldı. Gemiye yeter miktarda yiyecek de yükledi. Kendisi, karısı, oğulları Sam, Ham, Yasef ve eşleri de gemiye bindiler, kapıları kapadılar. Yedi gün sonra, bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Kırk gün, kırk gece hiç durmamacasına yağdı.

Yeryüzünü baştanbaşa sular kapladı. Nuh’un gemisine binmeyen nekadar insan, hayvan varsa hepsi öldü. Yalnız gemidekiler sağ kaldılar. Aradan 150 gün geçtikten sonra, sular yavaş yavaş azalmaya başladı. Nuh’un gemisi Ararat (Ağrı) Dağı’nın üstüne oturmuştu. Nuh, geminin penceresini açtı; suların büsbütün çekilip çekilmediğini öğrensinler deye, önce kuzgunu, sonra da güvercini dışarıya gönderdi. Güvercin, konacak yer bulamayınca, geri döndü. Bunun üzerine, Nuh yedi gün daha bekledi. Sonra, güvercini bir kez daha dışarı saldı. Güvercin, ağzında yeni koparılmış bir zeytin dalıyla, gemiye döndü. Sular çekilmişti. Tanrı’nın buyruğu üzerine, gemiden çıktılar; yeryüzüne dağılıp yeniden çoğaldılar. Kaynak : http://www.efsaneler.net/nuhun-gemisi-ve-tufani-efsanesi/


 İnsanlar doğru yoldan sapınca, felaketler artar.
 İnsanların yoldan saptığı bir tarihsel dönem yaşıyoruz.
O nedenle de, savaşlarda, hastalıklarda, kavgalarda, çekişmelerde, anlaşmazlıklarda milyonlarca insan ölüyor, sakat kalıyor, yokluk çekiyor.
Nuh'un Gemisi'ni bir efsane ya da gerçek olarak düşünebilirsiniz.

Her ikisinde de sonuç değişmez.
Yoldan sapanlar helak olacaktır.
Yoldan sapanlar cezalandırılacaktır.

Yola dönenler, kendini koruyanlar, bu felaketlerden korunabilecektir.
Aksi takdirde toplumlar kargaşa içinde çıkmaz sokaklara sapacaklardır.
Bu yazıda, işin politik yönünü değil sağlık yönünü vurgulamaya çalışacağız.

Dünya hiç bugünkü besin kirliliğini daha önce yaşamadı.
İnsan sağlığının bu seviyede tehdit edildiği bir dönem olmadı.
Yani içinde bulunduğumuz sağlık riskleri ilktir ve yüksektir.
Nitekim kronik hastalanma, kanser, şeker hastalığı, obezite rakamları bunu desteklemektedir.

Dedem şöyle çok yerdi ama 100 yaşında öldü.
Ninem şöyle yaptı ama 105 sene yaşadı.
Fakat yaşadıkları ortamı unutmayalım.
Biz o şartları yaşamıyoruz.

Bizler, özellikle metropollerde yaşayanlar zehir bombardımanına tutuluyoruz.
Bedenlerimiz feryat ediyor ama bizler o feryadı duymakta zorlanıyoruz.
Derin bir uykuda uyumaya devam ediyoruz.
Sanki biz bu ortamdan uzaktayız gibi davranıyoruz.

Hayır, sürekli beslenen ve hiç aç kalmayan kim olursa olsun bedeni toksiktir.
Ve bu toksisite kaçınılmaz olarak kronik hastalığı üretecektir.
Rakamlar korkunç ve daha da korkunçlaşacak.
Sağlık ve ilaç şirketleri iyileştirmekten çok kronik hastalıkların sürmesini ve ömür boyu ilaç ve tedavi bağımlılığını tercih ediyorlar.

Yaşama umudu kalmayan bir kanser hastasının tedavisi için geliştirilen sistemin kişi başına maliyeti 373 bin dolar ve yaşam garantisi veremiyor.
Kendini korumayı başaranlar bu felaketleri yaşamayacak.
Koruyamayanlar, bu hastalıklarla boğuşacak ve bir daha hastalanmadan önceki gibi iyileşemeyecek.

Biz meseleyi abartmıyoruz.
Meselenin kendisi abartılı ve vahim.
Eğer sürekli besleniyorsanız ve hiç aç kalmıyorsanız, bedeninizde hastalıkların derece derece ilerlediğinden emin olabilirsiniz.
Ne kadar iyi ve seçici besleniyorum derseniz diyin bundan kaçınılamaz.

O nedenle, günde iki öğün veya günde tek öğün beslenmeye geçenler, " Nuh'un Gemisi'ne " binmiş olacaklar ve başlarına gelebilecek olan sağlık felaketlerinden korunabileceklerdir.
Günde iki öğün ve günde tek öğün beslenme bir korunma kalkanıdır.

Evet Sevgili dostlar, en kısa sürede günde iki öğün veya günde tek öğün beslenmeye geçin ve " Nuh'un Gemisi'ne " binin, kendinizi kirlenmiş gıda ve sağlık ortamından koruyun.











Cafer Günday




















10 Nisan 2017 Pazartesi

Alaturkayla Alafranga Arasındaki Fark...

" Yolculardan biri ‘İnemezsiniz' dedi. Pilot ‘Neden' diye sorunca, ‘Ben 200 TL verdim, niye iniyorsunuz. Bize 1 saat dediniz' diye kadın tepki gösterdi. Pilot bunun üzerine ‘Hava şartları uymuyor, tehlikeli bir şey olabilir. İnmek zorundayız' dedi. "


Kapadokya'da trajik balon kazasında, 1 kişi öldü, 20 kişi yaralandı. Kazanın nedenini öğrendikten sonra, buna kaza demek de, doğru değil.
Hanımefendi, tam topraklarımıza özgü zihniyetini sergilemiş ve bu kazanın, ölen yaralanan insanların sorumlusu olmuş.
Pilot da, tam profesyonel davranmamış, hanımefendiyle tartışma neticesinde, balonun kontrolünü tam yapamamış, bu üzücü kaza meydana gelmiş.

Yeri geldiğinde eleştirmekten geri durmadığımız, " efelendiğimiz " "alafrangalılar ", akıl toplumlarının insanları, bu hanımefendinin sergilediği tavrı sergilemezler.
Japonya'da, Avrupa'da bir balona binseniz, pilot bu uyarıyı yapsa, hiç bir Japon, hiç bir Avrupa'lı bu hanımefendinin yaptığı itirazı yapmaz.

Neden ülkemiz fakir, neden Avrupa Birliği'ne alınmıyoruz, neden teknolojide geriyiz, neden bir çok başarı sıralamasında altlarda, başarısızlık sıralamalarında üstlerdeyiz.
Neden olimpiyatlarda dökülüyoruz, neden uluslararası başarılarımız yok.

Bu nedenlerin cevabını, hanımefendi bu tavrıyla bir kelimede özetlemiş. Ne yazık ki, topraklarımız bu zihniyeti üretiyor. Başarısızlıklarımızın nedenlerini ararken, " düşmanı " dışarıda değil, kendimizde aramamız gerektiğini hanımefendi bize söylüyor.

Balonun yüksek gerilim hattına çarptığı gibi biz de, Alafrangalılara, Dünya'nın gerçeklerine çarpıp duruyoruz.
Fakat burada yaptığımız gibi kazanın suçunu hanımefendide değil, pilotta, yüksek gerilim hattında aramaya, onları suçlamaya devam ediyoruz.


Suçlu, kazaya neden olan hanımefendinin olaylara bakış açısı, zihniyetidir. Bunu anladığımızda, biz de, yüksek gerilim tellerine çarpmaktan kurtulacağız.






Cafer Günday
















8 Mart 2017 Çarşamba

McDonald's...

McDonald's'ın hikayesi, Amerika'nın hikayesidir. 
Kapitalizmin, yerel zihniyete üstün gelmesinin, sermayenin yayılmasının hikayesidir.
Üretirken, kazancı mı, düşüneceğiz, tüketiciyi mi ?
Sözlerimize bağlı mı, kalacağız, ayağımızdaki prangalardan mı, kurtulacağız ?


Yerel üretici, ürettiği malın kalitesini düşünür.
Sermaye, bu bağdan kurtulur, kazanç, ciro için düşünmeye başlar.
Yerel üreticiye kazandığı yeter, sermayeye bu yetmez, daha da, büyümek ister.
Kanaatkarlık, sermayede yoktur.


Yerel düşünce, sermayenin önünde engeldir.
Sermaye, küreselleşmek için, yerel, kısıtlı düşünceden kurtulmak zorundadır.
Bu, aynı zamanda, üretimde, teknolojide gelişme demektir.
Daha ucuza nasıl üretirim, maliyetlerimi nasıl aşağı çekerim düşüncesi, sermayenin zihnini sürekli meşgul eder.


Hırsı ve kazanmayı günah gören din, sermayenin önünde engeldir.
Eşinin kendisine zaman ayırmasını isteyen kadın, hırsının önünde engeldir.
Maliyetlerin aşağı çekilmesini istemeyen yerel düşünce, sermayenin önünde engeldir.
Sermaye sahibi bütün bu engellerden kurtulur ve kendisi gibi düşünenleri bulur, onlarla birlikte yoluna devam eder.


Kurucunun zihni sadece franchisinge yeterken, birden kazancı artıracak bir fikir gelişir.
Bu, sistemin kazancını katlayarak artırır.
Bu büyüme, dar gelen, engelleyenlerin de, tasfiyesini beraberinde getirir.
Yerel pazar, ulusal pazara, ulusal pazar, uluslararası pazara dönüşür.
Cirolar katlayara artar ve bir dev doğar.


Tüketici de, nihayetinde bir ayak bağıdır sermayeye göre.
Ama kendisini var eden de, tüketicidir.
Sermaye ne kadar büyürse büyüsün, gelir tüketiciye çarpar.
Sermaye, ne kadar büyürse büyüsün, gelir, insana, emeğe çarpar.


Kendini dizginleyemeyen sermaye, bu kez de, bozunmaya başlar.
Kazanç artırmak için sağlıkla oynar, insanları kendine bağımlı hale getirmek için türlü kurgular geliştirir.
Büyüdükçe yeni biçimler bulma ihtiyacı ortaya çıkar.
Yedikçe acıkan, acıktıkça yiyen bir kısır döngüye girer.
Bu, hem kendine zarardır, hem de karşısındakine.
Geliştikçe, büyüdükçe, kendi kendini sakatlayan, sabote eden bir yapıya dönüşür.


Mutluluk yerine, mutsuzluk götürmeye başlar.
Sağlık yerine hastalık taşır.
Barış yerine savaş ister.
Dünya'yı içinden çıkılmaz bir hale getirir.


Ve dönüşüm başlar.
Milkshakelerde tekrar dondurmaya dönülür.
Tüketici daha çok gözetilmeye başlanır.
Savaşın götürüsü, getirisini aşmaya başlar, barış çabaları yeşerir.
Obez nüfusu artar, nesiller hastalanır, iyileştirme faaliyetleri devreye girer.


Suç artar, rehabilitasyon çabaları yoğunlaşır.
Herkes, uyuşturucu müptelası ve alkolik olur, tedavisi başlar.
Ruh hastalıkları artar, toplum iyileştirilmeye uğraşılır.
Yerküre kirlenir, türler yok olur, kirlilik önlenmeye çalışılır.



McDonald's Amerika'dır ve Amerika dönüşmektedir.











Cafer Günday