19 Haziran 2015 Cuma

Süleyman Hep Başbakan... Başbakan Hep Süleyman...

Süleyman Demirel, bir proje miydi ?
Öyleydi veya değildi, bundan daha önemlisi, ülkemizdeki ve diğer ülkelerdeki uzun lider saltanatının sürmesi gerçeğidir.
Bu, bir yandan, liderin başarısını gösterdiği gibi, diğer yandan da, toplumun değişmezliğini veya liderin toplumun nabzını doğru tuttuğunu da, gösterebilir.


Ne olursa olsun, Dünya değişmekte, toplumlar, bu değişime erken veya geç de, olsa uyum göstermektedir.
Bir dönem, el üstünde tutulan liderler, sonraki dönemlerde, eleştirilere uğramakta, sokaklara, caddelere verilen isimleri kaldırılmaktadır.


Biz, toplum olarak, meseleleri kendimiz çözmek yerine, birine, bir güce, havale etme eğilimindeyiz.
Bizim bam telimize dokunan lidere de, bağlanır ve onu, ömrü boyunca bırakmayız.
Bu, " dış mihrakların " yönlendirmesinden çok, bizim genetik yapımızla ilgili bir durum.
" Dış mihraklar " toplumun sevdiği inandığı insanları, liderleri, " devşirmeye ", onlarla anlaşmaya çalışır.
Yoksa, bir lideri, topluma zorla sevdirmek gibi bir çabaları olmaz, hiç bir zaman.




Demek ki, Süleyman Demirel, sevilen, tutulan bir kişilik.
40 sene boyunca, bunca badireler atlatan, tekrar tekrar seçilen, alkışlanan bir liderden söz ediyoruz.
Peki, ne alkışlandı, seneler boyunca ?
Süleyman Demirel, bu ülkenin ana, kalın çizgisidir.


Süleyman Demirel, toplumumuzun kendisidir, toplum onda, kendisini görmektedir.
Alkışladığı da, kendisidir, iktidara getirdiği de.



Bugünkü gelinen noktayı beğeniyorsak, alkışlamaya devam edelim.
Yok, beğenmiyorsak, bilelim ki, altında, Süleyman Demirel'in imzası vardır.
Yani, başka bir deyişle, Süleyman Demirel adı altında, toplum, kendi kendini getirmiştir, bu noktaya.
İmza da, toplumun imzasıdır, meseleyi, " dış mihraklara " yüklemek, sorumluluktan kaçmaktır.











Cafer Günday

11 Haziran 2015 Perşembe

7 Haziran 2015 - Pazar Günü, Neyi seçtik ?

Türkiye siyasetinde, bir seçim daha geride kaldı.
Seçmen, tercihini kullandı, seçime gelmeyen de, gelmedi.
Toplam seçmen sayısı, 54 milyon 813 bin 372 kişiydi.
7 milyon 324 bin 878 kişi, sandığa gitmedi.
1 milyon 330 bin 874 kişinin oyu geçersiz sayıldı.
Katılım oranı, % 86.6 olarak gerçekleşti.


AKP, % 40.9 - 18 milyon 864 bin oy aldı.
CHP, % 25.0 - 11 milyon 518 bin oy aldı.
MHP, % 16.3 -  7 milyon 519 bin oy aldı.
HDP,  % 13.1 -  6 milyon 056 bin oy aldı.
SP,     %   2.1  -                 949 bin oy aldı.
Tablo bu.


Bu tabloyla, iktidar partisi, mutlak üstünlüğünü kaybetti ve ülke koalisyon gerçeğiyle karşı karşıya kaldı.
Toplumsal irade, beğenseniz de, beğenmeseniz de, bu tabloyla tecelli etti.
Şimdi ne olacak ?


Fabrikalar, üretime devam edecek.
Dişliler dönecek.
Mağazalar açılacak.
Mideler acıkacak.
Doğumlar ve ölümler, devam edecek.


Çamaşır makineleri dönecek, yemekler hazırlanacak. alışveriş sürecek.
Okullar açılacak, çöpler toplanacak, kurumlar, işine devam edecek.
Eğitim sürecek, iş hayatı, yatırımlarını sürdürecek.


Yani, günlük hayatta, olması gerekenler olmaya devam edecek.
Toplum, yolunda yürümeye devam ederken, " Ne diyorsun bu gidişe ? " diye sorulduğunda, bunu diyorum demiş oldu.
Şimdi, siyasetçi, bu muammayı çözsün, çözebilirse...


Bu seçimle, ana menfaat blokları, ana zihin kümelenmeleri ortaya çıkmış oldu.
Bu seçim, aynı zamanda, toplumun, zihinsel bir fotoğrafıdır.
Herkes, kendi tabanını bulmuştur.
Mesele, bu tabloyla çözüm üretebilmektir.


Aynı evde, birbirinden farklı düşünen 5 kardeş var.
Bu 5 kardeş, aynı evi, nasıl paylaşacak ?
Paylaşma kültürü var mı ?
Herkes, " ben, haklıyım, benim isteğim önde gelsin " diyor.
Diğer dördünün varlığını kabul etmiyor, edemiyor.


Eğer edebilirse, bunu da, göreceğiz.
Beraber yaşama kültürü, ülkemizde gelişirse, bu seçim amacına ulaşmış olacak.
Ancak, görünen köy de, kılavuz istemiyor.
Siyasi kadrolar, bu olgunlukta değil, maalesef.


Kanaatim, bunların çok da, önemli olmadığıdır.
Toplum, ekonomi, gitmesi gereken yolda, devam edecektir.
Dünya sermayesi, ne bizim ülkemizde, ne de, başka bir ülkede, yolun çok fazla dışına çıkılmasına müsaade etmez.
Çıkıldığında, müdahale eder ve o ülkeyi, toplumu, tekrar yola sokar.


Ülkemizde de, bu yaşanmıştır.
Bazı değişkenlerle oynanarak, bu tablo üretilmiştir.
Bu tablo, küresel sermayenin istediği bir tablodur.
Büyük oyunda, taşlar nereye yerleştirilmek isteniyorsa, bir kaç küçük oynamayla, bu sağlanmıştır.


Bu, gidiş, iyidir, kötüdür yorumu, subjektif ve duygusaldır.
Mesele, gidilen yolu, görebilmek ve ona göre konum alabilmektir.
Yoksa, kızgınlıkla, öfkeyle davranmak, bir şey değiştirmez.
Yola girmekle elde ettiğiniz kazanımları, yoldan çıkmakla, bir çırpıda kaybedersiniz.


Sermayenin uluslararasılaşması, entegrasyonu, bütün hızıyla devam etmektedir.
Biz, toplum olarak, bu entegrasyonda nerede olacağız, bunu düşünmeliyiz.
Uluslararası sistemin çöp toplayanı mı, amelesi mi, olacağız, yoksa ortağı, kalifiye işgücü, güçlü bir ortağı mı, olacağız ?
Şu veya bu siyaseti hareketin üstünlüğüyle yoğunlaşmak, bu ana tablonun dışında kalmak demektir.


Toplumun bir kesiminin iktidarda olması, gücü ele geçirmesi, egemen olması, bizi, Dünya'da, sözü geçer bir toplum haline getirmeye yeterli değildir.
" Benim, oğlum, kızım işe girsin, para kazansın da, ülke yanarsa yansın " diyemeyiz.
Bizler, toplum olarak, henüz, bu meseleleri tartışacak, gündeme getirecek seviyede değiliz.
Önümüze konulan, çelik çomakla oynamakla meşgulüz.


Uluslararası rekabet, verimlilikte üstünlük, işletmelerin basel kriterlerine uygunluğu, mallarımızda, CE ibaresinin yaygınlığı, işgücümüzde kalifiye artışı, uzmanlarımızın çoğalması, eğitimde, uluslararası rekabeti yakalayabilme, teknolojide, Dünya'yı yakalayabilme konularına eğilmemiz lazım.
Bütün Dünya pazarlarında, " Made in Türkiye " ibaresinin saygınlığını kazanabilmemiz lazım.
Bunlar, A ya da B partisinin iktidarından daha önemlidir, ülkemiz için.


Biz, kör kuyularda, kör dövüşleri yaparken, " Atı alan, Üsküdar'a vardı bile ".
Biz, bu yarışı, çoktan kaybettik de, üzücü olan, hala, bunun farkına bile varamayışımızdır.
Bir gün, uyanıp, " Neredeyim ben ? " dediğimizde, iş işten çoktan geçmiş olacak.
Hani, geçenlerde biri dedi ya : " Gelişmemiş Müslüman toplumlarının idaresini onlara bırakamayız " diye.
Biz de, öfkelenmiş, kızmıştık.
Peki, biz diyebiliyor muyuz, Amerika'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın, Rusya'nın, Çin'in, Japonya'nın İtalya'nın, İspanya'nın yönetimi onlara bırakılamaz diye ?



7 Haziran 2015 - Pazar günü, sahi biz, neyi seçtik ?













Cafer Günday

4 Haziran 2015 Perşembe

7 Haziran 2015 - Pazar Günü, Neyi Seçeceğiz ?

Bugüne kadar neyi seçtiysek, onu seçeceğiz.
Partiler değişmiş, liderler farklılaşmış olabilir.
Yaşananlar, bambaşka olabilir.
Bir kısım kurtuluyoruz derken, diğer kısım, uçuruma sürükleniyoruz, diyebilir.

Aslında, temelde, değişen bir şey olmadığını biliyoruz.
Türkiye gemisi, gitmesi gereken yolda ilerliyor.
Aktörler değişti, tabelalar değişti ama güzergah değişmedi.
Bu, sadece bizde, değil, hiç bir yerde değişmedi.

Dünya siyaseti, Dünya ekonomisi çok fazla değişmez, değişse de, yalpalasa da, sonunda, gideceği rotada gider.
Bu rotadan istenmeyen sapmalar, değnekle, tekrar rotaya sokulur.

Ülkemizde, siyasi ve ekonomik dönemler, 10 - 20 sene aralığında değişmektedir.
Siyasi kadroların sonları da, birbirine benzemektedir.
Önce, uluslararası sistemle, tam bir mutabakat, sonra, bir ayrışma ve çöküşün hazırlanması.
Ve ardından yeni kadrolar, tekrar bir mutabakat, ayrışma ve çöküş... Devam edip gider böyle.

Burada, ara renklerle uğraşırken, ana renkler, gözden kaçmaktadır.
Ne siyasi kadrolar, ne de, siyasi akımlar, başladığı yerde durmamaktadır.
Dün, ulusalcı olmayan kadrolar, bugün ulusalcı olabilmekte, dünkü anlaşmalar, bugün, karşıtlığa dönüşebilmektedir.


Dün alkışladığımızı, bugün öcü gibi görebilmekteyiz.
Dün öcü gördüğümüzü de, bugün, alkışlayıp saflarında yer alabilmekteyiz.


Burada, her ne kadar, halklar da, yanılır desek de, çoğunluğun gizli sağduyusunu görebilmek durumundayız.
Ama, siyasi kadroların işbirliklerindeki değişmeler, çıkar farklılaşmaları, çoğunluğun iradesini de, etkileyecektir.
Biz, menfaatimiz gereği, doğru bildiğimiz yönde oyumuzu kullandığımızı sanırken aslında, ana yönlendirmelerden birinin içinde olacağız.


Tabelalar yerleştirilmiş, yönler, çizilmiştir.
Oyun havuzu bellidir, sınırları çizilmiştir.
Dolayısıyla, hangi netice çıkarsa çıksın, değişen bir şey olmayacaktır.


Üzülerek gördüğümüz, ülkemizdeki, siyasi kadrolar, zaman içinde kendine çalışmaya başlamakta ve işbirlikleri de, sona erdiğinde, bu zayıf noktalarından vurulmaktadırlar.
Ülkemizin, bütün bağımsızlık çabaları, o nedenle, başarısız olmaya mahkumdur.
Bu, sadece, bizim ülkemiz için, geçerli değildir, bütün Dünya milletleri, aynı yoldan geçmektedir.


Yol belli, yazan belli, senaryo belli, hedef belli..
O halde, bizler, neyin değişmesini bekliyoruz ki ?
Nasıl bir tablo çıkarsa çıksın, gidiş yönü, uluslararası sermayenin eklemlenmesi yönünde olacaktır.
Yukarıdaki toz dumanın altında, zaten, bu süreç, tıkır tıkır işlemektedir.
8 Haziran 2015 - Pazartesi gününden itibaren de, işlemeye devam edecektir.

Kalın çizgiyi uluslararası sermayenin çizdiği bir Dünya'da, ha onu seçmişsin, ha bunu, bir şey, fark etmeyecektir.
Halkın, inandığı kadrolara içgüdüsel olarak sahip çıkması da, durumu değiştirmeyecektir.


Sermaye, Dünya'nın gidişini belirlemektedir ve belirlemeye de, devam edecektir.
Bu gidiş de, merkezileşme, bütünleşme, sınırların kalkması, ulusal pazarların, Dünya pazarına açılması, sermayenin uluslararasılaşması yönünde olacaktır.









Cafer Günday