Türkiye siyasetinde, bir seçim daha geride kaldı.
Seçmen, tercihini kullandı, seçime gelmeyen de, gelmedi.
Toplam seçmen sayısı, 54 milyon 813 bin 372 kişiydi.
7 milyon 324 bin 878 kişi, sandığa gitmedi.
1 milyon 330 bin 874 kişinin oyu geçersiz sayıldı.
Katılım oranı, % 86.6 olarak gerçekleşti.
AKP, % 40.9 - 18 milyon 864 bin oy aldı.
CHP, % 25.0 - 11 milyon 518 bin oy aldı.
MHP, % 16.3 - 7 milyon 519 bin oy aldı.
HDP, % 13.1 - 6 milyon 056 bin oy aldı.
SP, % 2.1 - 949 bin oy aldı.
Tablo bu.
Bu tabloyla, iktidar partisi, mutlak üstünlüğünü kaybetti ve ülke koalisyon gerçeğiyle karşı karşıya kaldı.
Toplumsal irade, beğenseniz de, beğenmeseniz de, bu tabloyla tecelli etti.
Şimdi ne olacak ?
Fabrikalar, üretime devam edecek.
Dişliler dönecek.
Mağazalar açılacak.
Mideler acıkacak.
Doğumlar ve ölümler, devam edecek.
Çamaşır makineleri dönecek, yemekler hazırlanacak. alışveriş sürecek.
Okullar açılacak, çöpler toplanacak, kurumlar, işine devam edecek.
Eğitim sürecek, iş hayatı, yatırımlarını sürdürecek.
Yani, günlük hayatta, olması gerekenler olmaya devam edecek.
Toplum, yolunda yürümeye devam ederken, " Ne diyorsun bu gidişe ? " diye sorulduğunda, bunu diyorum demiş oldu.
Şimdi, siyasetçi, bu muammayı çözsün, çözebilirse...
Bu seçimle, ana menfaat blokları, ana zihin kümelenmeleri ortaya çıkmış oldu.
Bu seçim, aynı zamanda, toplumun, zihinsel bir fotoğrafıdır.
Herkes, kendi tabanını bulmuştur.
Mesele, bu tabloyla çözüm üretebilmektir.
Aynı evde, birbirinden farklı düşünen 5 kardeş var.
Bu 5 kardeş, aynı evi, nasıl paylaşacak ?
Paylaşma kültürü var mı ?
Herkes, " ben, haklıyım, benim isteğim önde gelsin " diyor.
Diğer dördünün varlığını kabul etmiyor, edemiyor.
Eğer edebilirse, bunu da, göreceğiz.
Beraber yaşama kültürü, ülkemizde gelişirse, bu seçim amacına ulaşmış olacak.
Ancak, görünen köy de, kılavuz istemiyor.
Siyasi kadrolar, bu olgunlukta değil, maalesef.
Kanaatim, bunların çok da, önemli olmadığıdır.
Toplum, ekonomi, gitmesi gereken yolda, devam edecektir.
Dünya sermayesi, ne bizim ülkemizde, ne de, başka bir ülkede, yolun çok fazla dışına çıkılmasına müsaade etmez.
Çıkıldığında, müdahale eder ve o ülkeyi, toplumu, tekrar yola sokar.
Ülkemizde de, bu yaşanmıştır.
Bazı değişkenlerle oynanarak, bu tablo üretilmiştir.
Bu tablo, küresel sermayenin istediği bir tablodur.
Büyük oyunda, taşlar nereye yerleştirilmek isteniyorsa, bir kaç küçük oynamayla, bu sağlanmıştır.
Bu, gidiş, iyidir, kötüdür yorumu, subjektif ve duygusaldır.
Mesele, gidilen yolu, görebilmek ve ona göre konum alabilmektir.
Yoksa, kızgınlıkla, öfkeyle davranmak, bir şey değiştirmez.
Yola girmekle elde ettiğiniz kazanımları, yoldan çıkmakla, bir çırpıda kaybedersiniz.
Sermayenin uluslararasılaşması, entegrasyonu, bütün hızıyla devam etmektedir.
Biz, toplum olarak, bu entegrasyonda nerede olacağız, bunu düşünmeliyiz.
Uluslararası sistemin çöp toplayanı mı, amelesi mi, olacağız, yoksa ortağı, kalifiye işgücü, güçlü bir ortağı mı, olacağız ?
Şu veya bu siyaseti hareketin üstünlüğüyle yoğunlaşmak, bu ana tablonun dışında kalmak demektir.
Toplumun bir kesiminin iktidarda olması, gücü ele geçirmesi, egemen olması, bizi, Dünya'da, sözü geçer bir toplum haline getirmeye yeterli değildir.
" Benim, oğlum, kızım işe girsin, para kazansın da, ülke yanarsa yansın " diyemeyiz.
Bizler, toplum olarak, henüz, bu meseleleri tartışacak, gündeme getirecek seviyede değiliz.
Önümüze konulan, çelik çomakla oynamakla meşgulüz.
Uluslararası rekabet, verimlilikte üstünlük, işletmelerin basel kriterlerine uygunluğu, mallarımızda, CE ibaresinin yaygınlığı, işgücümüzde kalifiye artışı, uzmanlarımızın çoğalması, eğitimde, uluslararası rekabeti yakalayabilme, teknolojide, Dünya'yı yakalayabilme konularına eğilmemiz lazım.
Bütün Dünya pazarlarında, " Made in Türkiye " ibaresinin saygınlığını kazanabilmemiz lazım.
Bunlar, A ya da B partisinin iktidarından daha önemlidir, ülkemiz için.
Biz, kör kuyularda, kör dövüşleri yaparken, " Atı alan, Üsküdar'a vardı bile ".
Biz, bu yarışı, çoktan kaybettik de, üzücü olan, hala, bunun farkına bile varamayışımızdır.
Bir gün, uyanıp, " Neredeyim ben ? " dediğimizde, iş işten çoktan geçmiş olacak.
Hani, geçenlerde biri dedi ya : " Gelişmemiş Müslüman toplumlarının idaresini onlara bırakamayız " diye.
Biz de, öfkelenmiş, kızmıştık.
Peki, biz diyebiliyor muyuz, Amerika'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın, Rusya'nın, Çin'in, Japonya'nın İtalya'nın, İspanya'nın yönetimi onlara bırakılamaz diye ?
7 Haziran 2015 - Pazar günü, sahi biz, neyi seçtik ?
Cafer Günday