İnsanın varoluşundan beri, insan, birbirine zarar vermiştir.
Nüfus artışı, toplu hayatın artması, metropoller, işsizlik, geçimin zorlaşması, suç oranlarını artırmış, niteliğini de, değiştirmiştir.
Cana ve mala kasteden suçlar, az değildir.
Kendinize, aile bireylerinize, iş ortamınıza karşı, öldürme, yaralama, çalma, zarar verme eğilimleri olabilmektedir.
Beden bütünlüğü, özellikle kadınlarda ve çocuklarda, hedef alınabilmektedir.
Tecavüz, dilendirme, zorla fuhuş yaptırma, organ ticareti gibi, insanlık suçları, işlenmektedir.
Uyuşturucu madde denilen ve insan bedenini hedef alan, ölüme ve sakat kalmaya yaklaştıran madde ticareti, üretimi, satışı, az değildir.
Hukuk sistemi, birey adına, başka bireylerin beden ve ruh bütünlüğünü hedef alan zarar vermeleri caydırma, engelleme, cezalandırma amacıyla vardır.
Bireyin, kendine ve malına karşı işlenen suçların cezasını kendinin verme hakkı yoktur.

Dolayısıyla, birey, hukuk sisteminden bekler, kendine ve mülkiyetindeki mala karşı işlenen suçların cezalandırılmasını.
Ülkeden ülkeye, toplumdan topluma, çağdan çağa, suç kavramı, değişir.
Bazı suç kabul edilen fiiller suç olmaktan çıkar, suç kabul edilmeyen fiiller, suç kapsamına alınır.
Hukuk sistemi, kanunlar, kanun yapma gücü, ceza sistemi, toplumun, devlete ve içinde yaşadığı sisteme olan güven derecesini belirler.
Birey, işlenen suçların cezasız kalmayacağından emin olduğunda, verilecek cezanın da, işlenen suçla orantılı olduğunu düşündüğünde, vicdanı rahat olur ve toplumsal sisteme güvenir.
Hukuk sisteminin işlemediği, az işlediği, aksadığı, verilen cezayla, işlenen suçun orantısız olduğu toplumlarda, birey vicdanı rahat etmez.
Birey, sosyal hayatını sürdürürken, tedirgin olur.
Haksızlığa uğradığını düşündüğünde, bunun sorgulanacağından ve cezalandırılacağından şüphe duyar.
Toplumda, suç işlediği halde, serbest kalan, cezasız kalan insanları gördüğünde, hayatından ve mülkünden endişe duyar.
Hukuk sistemi, toplumun esenliği açısından, düzgün işlemeli, kişilere göre, hukuk gelişmemelidir.
Hukuk sistemi karşısında, herkes, eşit olmalıdır. Hukuk sisteminde, kişi değil, fiil yargılanmalıdır.

Ancak, bu takdirde, birey, sisteme güven duyar.
Hukuk sisteminin, modern sermaye toplumlarında, daha güçlü olduğuna, kişilere göre uygulanmadığına, suçun cezasız kalmadığına tanık oluyoruz.
Bu da, modern sermaye toplumlarında, bireyin, hukuk sistemine olan güveninin temelini oluşturmaktadır.
Sermayenin egemenliğini kurmadığı, kuramadığı toplumlarda, hukuk sisteminin çarpık yürüdüğünü de, izliyoruz.
Hukuk, elbette, mevcut sistemin güvencesi için vardır. Ancak, bunun uygulanması, sistemin devamlılığı açısından önemlidir.
Sermaye ilişkilerinin baskın olmadığı toplumlarda, hukuksuzluğun diz boyu olduğunu görüyoruz.
Hukuk sistemini uygulamakla yetkili kişilerin bağımsızlıklarının sorgulandığı, siyasi iktidarla, hukuk sisteminin özdeşleştiği durumlar az değildir, bu ülkelerde.
Sistemin hukukundan çok, siyasi iktidarın hukuku etkin olabilmektedir.
Bu da, sistem için, riskli durumlar doğurmaktadır.
Modern hukuk sistemlerinde, hukukun, kişiye ve topluma karşı işlenen suçları affetme yetkisi olmamalıdır.
Bir suç işlenmişse, bunun cezası, hukuk sistemi içinde verilmeli ve cezanın çekilmesi sağlanmalıdır.
Siyasi iktidarın, kendi suç sistemini getirmesi de, meseleyi çözmez.
Bu kez de, toplumun dengeleri bozulur, hukuk, toplumun, sistemin hukuku olmaktan çıkar, kişilerin, zümrelerin hukuku olmaya başlar.
Dolayısıyla, kanun yapıcı, kanunu çıkarırken veya değiştirirken, o anki menfaat ortamına göre düşünemez, düşünmemelidir.
Hatta bazı suçlar, kişiye karşı işlense bile, kamu davası olarak algılanmakta, kişi, şikayetçi olmasa bile, dava, kamu adına devam etmektedir. Kişinin, şikayetçi olup olmaması, verilecek cezayı engellememekte ancak, ceza miktarını etkileyebilmektedir.
Ülkemizde, af kavramı, belli dönemlerde, gündeme gelmektedir.
Elbette, kamu, devlet, toplum, barışık yaşamalıdır, affetme imkanı olduğunda, ceza veren değil, affeden olmalıdır.
Ceza, eziyete değil, iyileştirmeye dönük olmalıdır.
Suçu işleyen kişiyi, eğitmek, tekrar topluma kazandırmak amacı güdülmelidir.
Ancak, bu, kişinin işlediği suçu, yok saymak anlamına gelmemelidir.
Af, işlenen suçun, karşılıksız kalmasıdır.
Dolayısıyla, dengeyi bozan bir uygulamadır.
Af, toplumun vicdanını yaralar.
Özellikle, kişiye karşı işlenen suçların affedilmesi, mağdur olan kişilerde, sisteme olan güveni sarsar.
Ve af, belli dönemlerde, toplumda, özellikle suç işleyenlerde, bir beklenti halini almaya başlamışsa, bu, daha da, vahim demektir.
Birey, suçu işlerken, bu suçun cezasını çekeceğinden korkmalıdır, işlediği suçun cezasız kalabileceğini düşünen birey, daha kolay suç işlemeye başlar.
Af, işlenen suçun karşılıksız kalması, cezanın yarıda kalması, vicdanı yaralayan bir uygulamadır.
Af, bireye ve topluma karşı işlenen suçlarda, bir haksızlık demektir, toplumsal vicdanı rahatsız eder.
Af, toplumun sisteme karşı duyduğu güveni, azaltır.
Cafer Günday
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder