Sermaye sistemi, bireysel mülkiyete dayanır.
İşletmeler ve mülkiyet, kişilere aittir.
Sermaye sisteminin ileri aşamalarında, mülkiyet, tabana yayılmaya başlamıştır.
Üretim toplumsal, ancak, mülkiyet, bireyseldir.
Bu, sistemin yapısıdır, doğrudur veya yanlıştır denilemez.
Dolayısıyla, sermaye toplumlarında, bireysel menfaatler öne çıkar, kamu bilinci zayıflar.
Üretimin toplumsal yapısı, bir arada yaşama mecburiyeti, ortak mekanları, şehirleri, metropolleri birlikte kullanma mecburiyeti, üretimdeki bir aradalık, ortak hayat anlayışını da, zorlar.
Sermaye toplumlarında, toplumsal sermaye, bireylere emanet edilmiştir.
Yani, sermayeyi, sermaye sahibi korur, kollar, çoğaltmaya çalışır.
Üretim sürecinde yer alan çalışan, sermayeyi değil, çalışması karşılığında alacağı geliri düşünür, önemser.
Sermaye, toplumsal olduğu halde, sermayeye yabancılaşır, hatta, karşısında durmaya başlar.
Çalışana göre, " Madem, sermaye, sermaye sahibine aittir, öyleyse, koruma da, kollama da, onun görevidir, beni ilgilendirmez ", der.
Böylece, toplumsal sermayeyle çalışan arasındaki bağ zayıflar, kopar.
Sermaye toplumlarında, devlet işletmeleri devreye girdiğinde, sermaye mülkiyeti, devlete geçer.
Kamu bilinci zayıf olduğu için de, işletmeler, aslında, sahipsiz kalır.
Sermaye sahibi, sistemin zorlamasıyla, verimliliği artırmak, sermayesini genişletmek, çoğaltmak ihtiyacı hisseder.
Kamu mülkiyetinde olan işletmelerde, bu fonksiyonu üstlenen yoktur.
Dolayısıyla, sermaye toplumlarındaki kamu işletmeleri, zaman içinde hantallaşır, verimlilikleri azalır, teknolojik olarak geriye düşerler.
Bir süre sonra da, topluma yük olmaya, getirisinden çok götürüsü olmaya başlar.
Kamuyu yöneten siyasi iktidarlar, buraları, ticari bir işletmeden çok, bir kamu kurumu gibi görürler.
Kamu mülkiyetindeki işletme yöneticileri, kapitalist kar hırsından uzak oldukları için, işletmeden çok, kendi kişisel menfaatlerini düşünmeye başlarlar.
Çalışanları da, devlet memuru gibi algılarlar.
Çalışanları da, bir sermayedar gibi gözeten, kamçılayan olmadığı için, zaman içinde, çalışanlar da, verimsizleşir, hantallaşırlar.
Sermaye toplumlarında, kamu mülkiyetindeki işletmelerin, esas anlamda, sahibi yoktur, tabir caizse, " kapanın elinde kalırlar".
Toplumumuzun bu konuda ürettiği atasözü, manidardır : " Devlet malı deniz, yemeyen domuz ".
Yani, sermaye toplumlarında, devletin, " yenecek " malı olmamalıdır.
Çünkü, " yenecek " malı olursa, " yiyen " de, eksik olmayacaktır.
Sermaye toplumlarında, devlet, üretimden uzak olmalı, " yenecek " malı olmamalıdır.
Devlet, küçülmeli, rantabl hale getirilmelidir.
Sermaye toplumlarında, üretim, bireysel mülkiyetteki işletmelerin işidir.
Borsa, bu bireysel mülkiyeti genişletmektedir.
Sermaye toplumlarında, kamuya üretim yaptırmak, ortaya, " ucubeler " çıkarır.
Sermaye toplumlarında, devlet, " malsız " olmalıdır.
Sermaye toplumlarında, devletin malını, işletmesini, koruyup kollayacak, kamu bilinci yoktur.
Sermaye toplumlarında, devlet, kamu kurumları, üretimden uzak olmalıdır.
Sermaye toplumlarında, kamu mülkiyetindeki işletmelerin hantallaşması, geri kalması, yağmalanması kaçınılmazdır.
Sermaye toplumlarında, üretim, özel işletmelerde olmalıdır.
Özel işletmeleri, sistemin aşırı hırslarını, eğitecek, yola getirecek olan da, toplumun kendisidir.
Cafer Günday
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder