İnsanın kendi eliyle hayatını sonlandırması, basit bir olay değil.
Akıl hastalığı dışında, bunun gerçekleşmesi için, hayatla bağlarının çok zayıflamış olması lazım.
Kişisel nedenler, psikologlar tarafından ayrıntılı olarak incelenebilir.
Bizim burada, vurgulamak istediğimiz konu, ülkemizdeki değişimle, intiharlar arasında bir bağlantı olup olmadığıdır.
Değişim ve savaş dönemlerinde, intiharların arttığı bir gerçektir.
İnsanlar, yeni şartlara uyum göstermekte zorlanırlar.
Aşırı hassas insanlar, değişim dalgasına kendini kaptıran insanlar, bunu kaldırmakta, göğüslemekte zorlanabilirler.
Toplumların ana değerleri değiştiğinde, bu zorlanma daha da, artar.
Yüzyıllarca doğru bilinenler, yanlışlanmaya, değişmeye başlar.
Toplum, ayaklarının altındaki zeminin, kaydığını hisseder.
Ya eski değerlere tutunmaya çalışır veya tutunacak yeni değerler arar.
Bu ikisini de yapamayanlar, boşlukta kalabilir ve intihar düşüncesi ağır basmaya başlayabilir.
Hayat anlamsızlaşır, yaşamak için bir neden kalmadığını düşünürler.
Halbuki, aslında gerçek öyle değildir, yaşamak için, nedenler hala vardır.
Ancak, kişi, bu nedenleri görmez veya tüketmiştir.
Yaz ayları bitip, sonbahar geldiğinde, soğuklarla beraber, hastalıklar da, kendini gösterir.
Beden, enerji değişimi nedeniyle kendini yeni duruma hazırlar.
Bağışıklık sistemi güçlü olanlar, hastalanmadan, yeni şartlara uyum gösterir.
Bağışıklık sistemi zayıfladıkça, geçirilen hastalığın boyutu büyür.
Basit bir grip, ölüme kadar gidebilir.
Ülkemizde yeni yaşam biçimi yerleşene kadar, başka intiharlar da, olacaktır, kuşkusuz.
Aileler parçalanacak, yalnızlık artacak, tüketim kalıpları değişecek, arkadaşlık, geleneklerle ilgili, yeni değer yargıları yerleşecektir.
Modern sermaye toplumu ilişkileri, zor da, olsa, zamanla yerleşecektir, ülkemizde.
Bu, bir yandan, geçmişten kopmayı temsil ettiği kadar, geleceğe atılan ileri bir adımı da, temsil etmektedir.
Modern sermaye ilişkileri, bizim ürettiğimiz, bizim içimizden çıkan ilişkiler değildir.
Biz, toplum olarak, bu biçime girmeye zorlanacağız.
Dolayısıyla, kolay olmayacak, genetiğimize pek de, uymayan ilişkileri yaşamaya çalışacağız.
Yeni hayat biçimine ne kadar kısa sürede, uyum sağlayabilirsek, yaşanan travmalar da, o ölçüde, az olacaktır.
Ancak, yeni ilişkilere uyum göstersek bile, sistemin kendi doğasından kaynaklanan ve insanı kendi tabiatından uzaklaştıran özellikleri, mutsuz etmeye devam edecektir.
Boşanmaların artması, intihar eğilimleri, gençlikteki çeteleşme eğilimleri, hayatı daha kolay göğüslemeye yardımcı olduğu düşünülen, alkol ve uyuşturucu kullanımının artması, yeni hayat biçiminin önümüze koyduğu gerçeklerdir.
Artık, eskisi gibi olmayacak.
" Türk usulü " yerine, " Alman usulü", " İngiliz usulü ", " Fransız usulü ", " Amerikan usulü", " Japon usulü " davranışlar, yerleşecek hayatımıza.
Modern sermaye ilişkileri yerleştikçe, bunları, daha çok yaşayacağız.
Bu ilişkilerin içine doğan neslin uyumu, daha kolay olacak.
Problem, eskiyi bilen ve yeniyi kabul etmekte zorlanan, geçiş neslinde yaşanacaktır.
İntihar, çözüm değil.
İntihar etmek de, kahramanlık değil.
İntiharların çözüm gibi sunulması da, doğru değil.
Yaşamak için, her zaman, nedenlerimiz vardır.
Yeter ki, görmesini bilelim.
Cafer Günday
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder