Her milletin, belli başlı özellikleri vardır.
Her milletin, meziyetleri vardır.
Her milletin, başarısızlıkları vardır.
Kimi milletler, mücadelecidir, direngendir.
Kimi, milletler, sabırlıdır.
Kimi milletler, teslimiyetçidir.
Sermaye sistemi, bütün kurumlarıyla, bir bütündür.
Bir ülke sermaye sistemine geçtiğinde, sistem, bütün kurumlarıyla birlikte işlemeye başlar.
Fakat, her millet, her toplum, bu kurumlara, kendine göre, farklı tepkiler verir.
Sistemin, kendini dengeleyen mekanizmaları vardır.
Sermaye, kendi arasında teşkilatlanır ama sistem, çalışanların da, teşkilatlanmasını ister.
Hak ve menfaatler, karşılıklı olarak, teşkilatlar arasında, gider - gelir.
Eğer, taraflardan biri, bu teşkilatlanmayı yapamazsa, diğer taraf, baskın hale gelir.
Bu, baskın hale gelme, bazı ülkelerde, insan hayatını hiçe saymaya kadar varır.
Sermaye sisteminin ilk ortaya çıktığı zamanlarda da, bu böyle olmuştur.
İnsanlık dışı çalışma şartları, 18 saate varan iş süreleri, çalışan kesimleri, permeperişan etmiştir.
Ancak, zaman içinde, çalışan kesimin de, teşkilatlanması, dengeyi sağlamış ve iş şartları düzelmeye başlamıştır.
Artık, ileri sermaye toplumlarında, taraflar, belli ölçülerde oturmuş durumdadır.
İş güvenliği, çalışanların haklarının korunması, başlardaki şartlara göre, bir hayli iyileşmiştir.
Bu, aynı zamanda, sermaye sisteminin sürekliliğinin de, güvencesidir.
O nedenle, sermaye sisteminde ileriyi gören, sistemin devamlılığını düşünen zihinler, çalışan kesimin de, teşkilatlanmasının önemini bilirler ve isterler.
Bizim gibi teslimiyetçi, " kader " i yanlış kavramış, ertelemeci, baneneci, toplumlarda, durum farklılaşır.
Hak arama kavramı gelişmediği için, teslimiyetçilik yaygındır.
Sermaye sistemi, tam anlamıyla, bütün kurumlarıyla, işlerliğini kazanmaz.
Dolayısıyla, denge bozulur. Kurumlar işlerliğini yitirir.
Çalışan hayatı, hiçe sayılmaya başlanır.
Madencilik gibi riskin yüksek olduğu sektörlerde, ileri sermaye toplumları, üst seviyede tedbirler alır.
Çünkü, iş kazalarının önlenmesi, ciddi yaptırımlarla güvence altına alınmıştır.
Çalışma ortamlarındaki ölüm ve yaralanmaların, yaptırımları ağırdır.
Bu toplumlardaki sermaye ve çalışan kesimlerinin kurumlaşmaları, dengeyi bu seviyelere çıkarmıştır.
Biz ve bizim gibi ülkeler, bu noktadan uzaktadır.
Bunun nedeni de, çalışan kesimin bilinç yetersizliği, hak arama konusundaki isteksizliği, teslimiyetçiliğidir.
Dengenin sağlanması, iş güvenliğinin artırılmasının, keyfe bırakılmaması, ancak, çalışan kesimin bu konudaki bilinçlenmesiyle sağlanabilecektir.
Dolayısıyla, mevcut durumda, riski yüksek sektörlerde iyileşme beklenmesi anlamlı değildir.
İyileşme, toplumun bir bütün halinde bilinçlenmesiyle sağlanabilir.
Riski yüksek sektörlerdeki iş kazalarının faturası, elbette, bu tedbirleri almayan iş sahiplerine kesilebilir, kesilmelidir.
Ancak, çalışan kesimin, işe, iş güvenliğine bakışı, kendi hayatını riske atmama bilincinin düşüklüğü de, aynı derecede sorumludur.
Mağdur olmasına rağmen, aynı derecede sorumluluk sahibinin de, çalışma şartlarının düzeltilmesi için çaba göstermeyen, teşkilatlanma çabasına girmeyen, iş güvenliği bilinci düşük, teslimiyetçi ruha sahip, çalışan kesim olduğu da, unutulmamalıdır.
Cafer Günday
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder