Koltuk, aslında, bir semboldür.
Esası, o koltuğun
sağlayacağı, erk, güç, kuvvettir.
Eğer, Dünya, içeriden dışarıya gerçekleşiyorsa, kişinin içindeki erk
isteğinin dışa yansımasıdır, koltuk sevdası.
Dünya'da, erk
peşinde koşmayan birinin, koltuk sevdası olabilir mi ?
Tam tersine, teklif
gelse bile, koşarcasına uzaklaşır.
Erk peşinde olan
birinin, o koltuğa oturduğu anı, bir düşünün.
İçinde titreyen, haz
salınımlarını, uğruna verdiği mücadelenin sonucunda, elde ettiği erkin verdiği
doyumu bir düşünün.
Fakat, burada, bazı
handikaplar bekler, koltuk meraklısını.
Çünkü, erk isteği,
öyle bir istektir ki, istediğine kavuştukça, azalacağına, daha da, artar.
Muhtarlıktan başlar,
Dünya liderliğine kadar devam eder.
Hatta, burada da,
kalmaz, " haşa " ilahi düzeni de, düzenlemeye çalışır.
Yani, aslında,
bitmez tükenmez bir hırs Dünya'sıdır, koltuk merakı.
Hayatımın bir
döneminde, koltuk meraklılarının yakınında oldum, o koltuğa nasıl
tırmandıklarını, o koltukta oturduklarını, neler yaptıklarını, neler
hissettiklerini gördüm.
O koltuktan nasıl
indiklerini, indiklerinde, neler hissettiklerini de, görme, yaşama imkanım oldu.
İnsan, yakından
görünce, üzülüyor ister istemez.
Çaresizliklerini,
duygu fırtınalarını, doyumsuzluklarını, mutsuzluklarını gördükçe, aslında,
çabalarının, ne kadar boş ve anlamsız olduğunu farkediyorsunuz.
Onlar, bu duyguyla,
ne zaman mı, tanışıyorlar ?
Koltuktan inme
zamanları geldiğinde, " hadi bakalım, ikile " denildiğinde.
Cafer Günday
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder