8 Temmuz 2014 Salı

Neden Hızlanıyoruz?



 İnsanın hızlanması, onun genetiğine yazılmış bir şey değil.
Yani, hız, insanın hayatına sonradan giren bir kavram.
Bir yerden bir yere gitmek, bir haberi ulaştırmak, baştan beri, uğraşılan konulardan biri olmuştur.
Ancak, hızın, insan hayatına girişi, başka bir gelişmeyle olmuştur :

Sermaye sisteminin doğuşu ve yaygınlaşması.
 Para sermayeye, insanlar ücretli işçiye, üretim yerleri fabrikalara dönüştükçe, hız, hayatımıza, daha fazla girmiştir.
Sermaye sistemi, kendi dinamizmiyle, her şeyi, hızlandırır.
 Sermaye sisteminin tabiatı, iki döngüyü hızlandırmak ister :
1.     Her bir çevrimi, kendi içinde hızlandırır.
2.     Çevrim sayısını artırır.
 Bu iki hızın sürekliliğini sağlaması da, tüketimin hızlanmasına bağlıdır.
 Dolayısıyla, sermaye sistemi, tüketimi de, hızlandırmak ister.
Dolayısıyla, sistem, bir bütün olarak, gittikçe, hızlanır.
 Hızın tanımı, şöyledir : Hareket halindeki bir cismin belli bir yönde, birim zaman da aldığı yola denir. Simgesi “v”dir.
Yani, birim zamanda, daha fazla yol alınması, iş yapılması, daha fazla tüketilmesidir.
O halde, sistem, birim zamanda yapılan her şeyi, çoğaltmak ister.
Bu da, sermayenin esas amacı olan, çoğalma ve birikme sürecine hizmet eder.
Her şey, hızlandıkça, sermayenin keyfi yerine gelir.
 Çünkü, döngüler hızlanır, üretim hızlanır, tüketim hızlanır, kazançlar, hızla çoğalmaya, birikmeye başlar.




 Bu hızlanmaya, dur diyen çıkar mı ?
Çıkmaz.
 Bunun önünde, iki engel vardır :
1.     Tüketimin hızının, sistemin hızına ayak uyduramaması.
2.       Doğal sınırlar.
Tüketim, tabiatı gereği, kitleler mülksüzleştiği için, üretim kadar artmaz.
 Dolayısıyla, tüketim yavaşladığında, sistem de, yavaşlamaya başlar.
 Sistemin hızını sürdürmesi için, ne yapıp yapıp, tüketimi hızlandırması gerekir.
 Bunu da, reklamlardan, kredi sisteminden, vb. çıplak olarak görüyoruz.
Ancak, ne yaparsanız yapın, tüketimi, sermaye sisteminin kırbaçladığı üretim kadar artıramazsınız.
İkincisi, doğal sınırlardır.
İnsanın enerjisinin, üretme kapasitesinin, uyanık kalma süresinin bir sınırı vardır.
Yani, insan, fizik olarak, sınırlı bir canlıdır.
 Sistem, bu sınırı sonuna kadar zorlar, hatta, geçirmeye çalışır.
Bunun, incelikli hesapları yapılır.
 Ülkemizde, bu : " Hadi beyler, hanımlar, biraz daha hızlı, az kaldı, vb. " yönlendirmelerle sürdürülür.
 Modern toplumlarda, bu, sistematize edilir, insanların hızlı çalışmaları için, sistemler, kontrol mekanizmaları kurulur.
Yani, sermaye sistemi, sahipleri de, dahil olmak üzere, insanları, son sınırına kadar kullanmaya, hızlandırmaya çalışır.
Makineler, tam kapasite kullanılır.
Boş duran araçlar, ekipmanlar, hammadde, dikkatlice hesaplanır ve sürecin hızlanması için, yeni yöntemler geliştirilir.
Bu çaba, aynı zamanda, haberleşmeyi ve ulaşımı da, hızlandırır.
Artık, insanların vakti yoktur, o nedenle, bir yerden bir yere, hızlıca nakledilmeleri gerekir.
İş insanlarının ömrü, uçaklarda, havaalanlarında geçer.
365 gün, bu akışa göre planlanır.
Gün içi çalışma saatleri, istirahat saatleri, hafta sonları, yıllık tatiller, tamamen, sistemin ihtiyaçlarına göre planlanır.


İnsan biyolojisi, Güneş'in ve Dünya'nın döngüsüne göre çalışmaktadır.
 Bu biyolojik döngü, sistemin ihtiyaçlarına göre değiştirilir.
Gündüzler uzar, geceler, gündüz olur.
 Sistemin, günün 12 saati, hayatın durmasına tahammülü olmaz.
 Dinlenme zamanı olan, Güneşin batmasıyla birlikte başlayan gece, gece olmaktan çıkar.
Artık, hayat 24 saat üzerinden yaşanmaya başlar.
Sistem elinden gelse, Dünya ve Güneşin dönme hızını da artırır ama gücü yetmez.
 Dolayısıyla, sermaye sisteminin ikinci sınırı olan doğal sınırlar da, sonuna kadar zorlanır.
 Burada, insan tabiatından uzaklaşıldığı için de, sıkıntılar baş gösterir.
Teşbihte hata olmaz derler ; sermaye sistemi, bizi, 10 km hızdan alır, 100 km hıza çıkarır.
 Buraya kadar iyi, herşeyi, etkinleştirir, zaman kavramını geliştirir, üretimi çoğaltır, refahı artırır.      


Mesele, bundan sonra başlar, asıl.
Çünkü, sistemin, fren mekanizması yoktur.
O hızla, sınırlanan tüketim duvarına çarptığında, kaç takla aşacağını, kimse bilemez.



Cafer Günday

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder